
İNCİTEN GALİBİYETLER
La Liga’nın 20. haftası, zirve yarışındaki 3 ana adayın da hata yapmadığı bir hafta oldu. Tabii ortada mevcut bir yarışın kalmadığını söyleyenlere de itiraz edemem. Zira Atletico Madrid, bir maç eksiği ile şu an Barcelona’nın 10, Real Madrid’in ise 7 puan önünde lider sırada. Hem takım olarak hem de bireysel performanslar baz alındığında bazıları kariyer zirvelerini, bazıları ise ikinci baharlarını yaşıyor. Savic, Llorente, Felix gibi örnekleri ilk kategoriye, Suarez’i ise ikinci kategoriye yazmak mantıklı gibi gözüküyor.

Valencia’yı 2016/17 sezonundan beri ilk kez iki maçta da mağlup etmeyi başaran Atleti, galibiyet serisini ise 7 maça çıkardı. Valencia’ya karşı ise yenilmezlik serisi 12 maç gibi iddialı bir miktara ulaştı. Maça hızlı başlayan Atleti, Gimenez maçın ilk bölümünde yakaladığı fırsatı gole çevirebilseydi, yüksek ihtimal öne geçmenin verdiği özgüven ile maçı o skorda tutup 3 puanı perçinleyecekti. Son düdüğün gelmesiyle alınan puan değişmemişti. Ancak geriden gelip harika bir hücum futbolu sergileyerek bu başarıyı elde etmek clean sheet istatistiğini bozsa da galibiyeti daha kıymetli hale getiriyor. Valencia’nın bu seneki Real Madrid ve Barcelona maçlarındaki eforunu hatırlayanlar, Atletio Madrid’in ne denli büyük bir ‘mesaj verme’ galibiyeti aldığını anlayacaklardır.

‘Harika bir hücum futbolu’ vurgusunun arada kaynamasını istemiyorum çünkü Simeone, sıkıcı futbol oynadığı gerekçesiyle bazı İspanyol gazeteciler ve rakip takım taraftarlarının -bu puan farkına rağmen- eleştirilerine konu oluyordu. Dün Twitter’da gördüğüm bir istatistik, Suarez’in ikinci yarının başında takımı öne geçiren golün +10 pas sonucu geldiğini ve bu istatistikte Atletico’nun lig lideri olduğunu söylüyordu. Bu bile Simeone’nin bu sezona başlarken hücum konusunda ne kadar fazla kafa yorduğunu özetliyor. Savunması birinci sınıf kaliteden bir adım gerilemeden devam eden bir teknik direktörün hücumu da bu seviyeye taşıması, takımı da haliyle dünyanın en iyileri arasına sokuyor.
“Luis Suárez’in Avrupa’nın en iyi forvet oyuncusu olduğunu her zaman düşünüyorduk. Bizimle olduğu için çok mutluyuz ve şanslı hissediyoruz” Enrique Cerezo maçın hemen ardından Mundo Deportivo’ya bu röportajı veriyordu. Kolay değil, dün akşam 34. yaşını kutlayan Suarez sene başında yeniden yapılanan Barcelona’nın ilk gözden çıkardığı isim olduğu için kötü sayılabilecek bir itibarla transfer pazarındaydı. Takımı bir adım öteye taşımak için bu yıldızı kaçırmayan ve ondan maksimum verimi alan Atleti’nin kendine de bir başarı payı vermesi gerekiyor. Yıldız isim, Pichichi yarışında şu anda Messi, En-Nesyri, Benzema gibi isimlerin önünde ve bundan önemlisi, takımı da zirvede.
Attığı gollerin niceliğinden ziyade niteliği de oldukça önemli. Eibar deplasmanında da 1–0 geriye düştükten sonra attığı 2 golle takımı sırtlayan Suarez, dün akşam da golün gecikeceği her dakika stresin artmasının muhtemel olduğu maçta, ikinci yarının başında yaptığı klas vuruşla takımını rahatlattı. Klas vuruştan bahsetmişken, Racic’in golünden de bahsetmeden geçmek olmaz. Sene başından beri düzenli forma şansı bulan Racic, performansıyla dikkat çeken bir isim ve Valencia’da çok uzun süreli boy göstereceğini sanmıyorum. Her neyse, Suarez’e dair son bir istatistiği paylaşarak devam etmek istiyorum; şu ana kadar yalnızca 8 Atletico oyuncusu çıktığı ilk 15 maçta 12 gole ulaşabildi. Listeye bir göz atarsak da Vava, Baltazar, Elicegui, Hasselbaink gibi isimler mevcut. 1999’dan beri bunu başaran ilk isim, Uruguaylı oldu.
Maçın ardından Marca’ya konuşan Simeone, Real Madrid ve Barcelona ile olan puan farkları sorulunca ‘Cadiz’ cevabını verdi. Hala gelişebilecek alanlar olduğunu vurgulayan Simeone, ilk yarıdaki oyunu beğenmediği mesajını vererek takımın rehavete girmesini de bir nebze engellemiş oldu, “Yalnızca Cadiz maçına bakıyoruz.”
Alaves gibi, Eibar gibi, Valencia gibi gol yedikleri maçlarda hata yapmamaları ve maçı bir şekilde çözmeleri, oldukça kaotik bir yapıda olan Real Madrid’i de yıpratıyor ve incitiyor. Bu da yarışın beklenilenden daha önce biteceği sonucuna ulaştırıyor.
Geçelim Real Madrid’e. Zidane, puan kaybının başını oldukça fazla ağrıtacağı bir maçtan yine istediği sonucu almayı başardı. Sezon başından beri dönemsel olarak başını belaya sokan ve ardından bu durumun tam tersi şekilde bir seri yakalayan Fransız menajer, yine bu döngüye girmiş gözüküyor ancak bu sefer dolaylı yoldan da denebilir. Covid testinin pozitif çıkmasının ardından Alaves maçında takımın başında, benzer saç stiliyle yardımcısı David Bettoni vardı. Maç içinde telefonla konuşup Zidane’dan talimat alan Bettoni, başarılı bir sonuç almış gibi gözüküyor. Takımın sezon başından beri oynadığı en tatmin edici futbollarından birini Zizou’dan mahrumken oynaması ise ironik. Şakası bir yana; maçın Real Madrid’in iyiliğinden ziyade Alaves’in zayıflıklarından okunmasını gerektiğini düşünüyorum.
23 Ocak 1921’de Bask Bölgesi şehirlerinden Vitoria-Gasteiz’de kurulan Alaves, kulübün 100. yaş gününe denk gelen maçta, bunun da tetiklediği coşkuyla maça oldukça istekli başladı. Hatta biraz abartmış bile olabilirler. Şöyle ki; Real Madrid’e karşı yeteri yoğunluğu sağlayamadan önde sürekli baskı yapmaya çalışmak, Real Madrid orta sahasına daha fazla alan vermek demek ve bu da kuşkusuz Blancoların en çok isteyeceği olay.
Madrid adına Alaves kilidini açan ikili, bu sezon genellikle olduğu gibi Kroos-Casemiro işbirliğinden gelen korner golüydü. Casemiro, Benzema’nın ardından takımın en skorer ikinci oyuncusu olması, belli açılardan eleştirilecek bir durum gibi gözükse de, kornerden gol atmak ayıp veya yasak olmadığı için ve bunun ciddi bir tehdit halini alması, övgüyü hak ediyor. Aynı zamanda Alaves maçı sezon sonunda Hazard’ın da nabız verdiği maç olarak hatırlanacaktır.
Çok büyük beklentiyle takıma katıldığından beri alışma sürecini aşamayan ve sakatlık sorunları da peşini bırakmayan Hazard, aslında nasıl büyük bir hücum potansiyeli olduğunu kanıtladı. Hala %60’ıyla oynadığını düşünsem bile, bu miktar dahi sağlıklı kalması halinde kendisini sol kanadın birinci alternatifi haline getiriyor. Arkasında Marcelo yerine Mendy’nin oynaması da kendisinin savunma zafiyetini kapatıyor, bundan dolayı daha da rahat hareket edebiliyor. Benzema’ya yaptığı Özilvari asistin ardından bir de şık bir gol atan Hazard, Kasım ayında Inter’e attığı penaltının ardından ilk kez fileleri havalandırmış oldu.
Bilbao karşısında alınan Süper Kupa yarı final mağlubiyetinin ardından Kral Kupası’nda alınan Alcoyano yenilgisi, ki bu büyük skandal, Zizou’nun koltuğunu epey sallıyordu ki Alaves maçı imdadına yetişmiş gözüküyor. Alaves ile oynanan maç, Real Madrid menajeri olarak Zidane’ın 238. müsabakası oldu. Bu süre içinde, takım yalnızca 34 mağlubiyet (%14) aldı ve bunu asla art arda ikiden fazla yapmadı. Yani özetle, Zizou arka arkaya hiç üç maç kaybetmedi. Bunun gibi bir derecenin kadar ne kadar etkileyici olduğunu göstermek için Zidane kulübeyi ilk kez devraldığından beri Los Blancos’a çalıştırıcılık yapan diğer iki menajerin (Soları, Lopetegui) derecelerine bakmak gerekir. İki menajerin de bu istatistik baz alındığında başarısız sonuç verdiği aşağıdaki tabloda ortaya çıkıyor. Ekim 2018’de Julen Lopetegui, Şubat ve Mart 2019’da Santiago Solari’nin ardışık yenilgileri tatmışlardı.

Özellikle Alcoyano maçının ardından yoğun taraftar baskısına rağmen hem Perez’in hem de Butragueno’nun desteğini sakınmadığı Zizou için görev süresi sezon sonuna kadar uzamış gözüküyor. Sene sonunda yapılacak olan kadro revizyonunun neresinde rol alacağı ise, Fransız menajer için büyük soru işareti. Asıl tehlike ise, Madrid ekibinin sezonu kupasız kapatması. Atleti bu denli moral bozucu şekilde devam ettiği sürece Şampiyonlar Ligi, tek hedef gibi gözüküyor. Onun da ne kadar favorisi oldukları tartışılır.
Alaves açısından ise lig, oldukça acı veren şekilde devam etmekte. Sezon başında Pablo Machin yönetimiyle ligin zor bileği bükülen ekiplerinden biri olarak gösterilen Alaves, şu anda bu sertliği özellikle savunmada kaybetmiş gözüküyor. 2021’de henüz 3 puanla tanışamayan Alaves, en son 24 Aralık’ta Eibar’ı mağlup etti. 10 Ocak’taki Cadiz mağlubiyetinin ardından Abelardo’yu takımın başına getiren Alaves, Machin’e güvenilmesi gerektiğini düşünen taraftarların da desteklerini zedelemiş gözüküyor. İşleri epey zor.
Barcelona, iki hafta sonra La Liga’ya geri döndü. Barça’nın Elche karşısında aldığı 0–2’lik galibiyet, onların yenilmezlik serisinin de 9 maça çıkması anlamına geliyordu.

Messi’nin yokluğunda Barça’nın bir üretkenlik problemi yaşayacağını tahmin etmek zor değildi. Nitekim maçın ilk yarısı da bu beklentileri şaşırtmadı. Topun arkasında bütün bir takım olarak bekleyen Elche’yi açmak için herhangi bir fırsat üretemeden yalnızca yan pas yapan Barca, ilk yarattığı tehlikede golü buldu. Sene başında savunma önünde daha defansif bir rol oynayan De Jong, Koeman’ın hücum üretkenliğini artırmak için belki de mecbur kalarak değiştirdi rolünde istatistik kağıdını doldurmaya devam ediyor. Braithwaite’ın ortasında Gonzales topu kendi ağlarına doğru yollarken kale çizgisine doğru koşarak golü tamamlayan Hollandalı, kariyerinin en kolay gollerinden birine imzasını attı.
İkinci yarıya skoru eşitlemek için hücum yapma zorunluluğuyla başlayan Elche, doğal bir sonuç olarak kalesinde tehlikelere maruz kalıyordu. İkinci yarının başında, Mingueza’nın bireysel hatasından doğan pozisyonda Rigoni karşı karşıya kaldığı pozisyonda Ter Stegen’i mağlup edemeyince bu fırsatı da tepmiş oldu.
“Sadece bir gol fırsatları var o da bizim yaptığımız çok büyük bir bireysel hatadan doğdu. Neyse ki Ter Stegen gibi harika bir kaleciye sahibiz. Bire bir pozisyonda harika iş çıkardı, ona sahip olduğumuz için çok şanslıyız”, maç sonu Koeman da o pozisyonun üzerinde durdu. Maçın ikinci yarısındaki hikaye ise Ruqi Puig üzerinden okunmalı. Genç oyuncu Sociedad yarı finalinde attığı son penaltının ardından kendisine duyduğu güveni vurgulamış ve daha çok forma şansı istediğini belirtmişti. Elche maçında alanlar bulduğunda ne kadar etkili olduğunu da kanıtlayan bir futbol oynadı. Skoru 0–2’ye getiren de kendisinden başkası değildi. Ronald, ne olur onunla oynamaya devam et.
Haftanın öne çıkan performanslarına bakacak olursak Youssef En-Nesyri burada herkesten bir adım önde gibi. Pichichi yarışında Suarez ile aynı sayıda gol atan tek oyuncu olan Nesyri, takımını da üst sıralarda tutmaya devam ediyor. Sevilla, cumartesi öğleden sonra Sanchez-Pizjuan’da Cadiz’i üç golle geçerken puan kaybeden Villareal’in ve maçını yapmamış olan Barça’nın önünde 3. sırada konumlandı. Lopetegui’nin ekibi için bu sıralar oldukça kabul edilebilir çünkü bu sıra, Şampiyonlar Ligi bileti anlamına gelmekte. Barca’nın sıyrılacağını düşündüğüm için Villareal ile aralarında inanılmaz bir 4.’lük yarışı olacak gibi hissediyorum ve bu durum heyecanlandırıyor. Sevilla’nın Ocak ayında Nesyri için West Ham’dan gelen teklifi elinin tersiyle itmesi de şu ana kadar doğru bir yanıt olduğunu gösteriyor. Ayrıca Sevilla’nın Atalanta’dan Papu Gomez’i de renklerine bağlaması an meselesiymiş, bu da duyumcu payım olsun. Malum artık herkes buradan yürüyor.

20. haftanın en keyif veren maçlarından biri Sociedad ve Betis arasında Anoeta’da oynandı. Burada ise bir ustaya saygılarımı sunmadan geçersem tarih beni affetmez; Joaquin.
Real Betis camiasının vücut bulmuş hali olarak tanımlanan Joaquin, 2021 yılında şu ana kadar istediği performansı gösteremedi, bunun da nedeni Covid pozitif çıkmasının ardından 2 hafta dinlendirilmesiydi. Dün gece, ne denli büyük bir fark yaratabileceğini ve istediği dakikaları bulması halinde takımın performansını arttıracağını kanıtladı, yıllardır yaptığı gibi. 75’de oyuna giren Joaquin, Canales ve Tello ile kurduğu ortaklaşmanın sonucunda yalnızca 15 dakikada 2 gol üretmeyi bildi. Skor 2–0 iken ve dakikalar 80’i gösteriyorken Gorosabel’in müsait pozisyonda durumu 3–0’a getirememesi, futbolun yazılı olmayan kurallarını ise tekrar gözümüze soktu; atamayana atarlar! Son dakikada puanı getiren golü kaydeden Joaquin, 39 yıl 186 gün ile bir Primera maçında gol atan en yaşlı 4. futbolcu oldu. Yürüyedur usta!
La Liga, şampiyonu artık büyük ölçülerde belli bir lig olarak bahara girmek üzere, ancak küme düşme potası ve Şampiyonlar Ligi yarışı heyecanı her zaman baki. İzlemeye devam edin, okumaya devam edin. Hoşçakalın!